Dört Anlaşma Kitabından Çıkarımlarım

Erkan Ceylan
5 min readSep 3, 2023

--

Geçen ay en çok bilinen kişisel gelişim kitaplarından Don Miguel Ruiz’in yazdığı ‘Dört Anlaşma’ kitabını okudum. Kitap çok akıcıydı ve yaklaşık 3 saatte bitirdim. Bugünkü yazımda bu kitaptan anladıklarımı/çıkarımlarımı paylaşmak istedim.

Öncelikle, Dört Anlaşma kitabındaki anlaşma kavramını açıklamakta fayda var. Kitap boyunca anlaşma kelimesiyle anlatılan, aslında bir insan olarak doğduktan sonra yaşadığımız olaylar ve ebeveynlerimizden öğrendiklerimiz neticesinde kabul ettiğimiz kurallar bütünü gibi düşünebiliriz. Mesela günah, haram, yasak, suç olarak tanımladığımız fiilleri yapmaktan kaçınırız. Bu kurallara genel olarak anlaşma diyebiliriz.

Dört Anlaşma kitabında hayatımızı iyi yönde değiştirmek için 4 adet anlaşma tanımlanmıştır. Aşağıda bu 4 anlaşmayı ve benim çıkarımlarımı bulabilirsiniz.

1-) Kullandığın sözcükleri özenle seç

İletişimdeki en temel parça kullandığımız sözcüklerdir. Dolayısıyla karşımızdaki kişiyle iletişime geçerken kullandığımız sözcükleri özenle seçmeliyiz. Bu sözcükleri seçerken iletişimdeki amacımıza uygun, kırıcı olmayan, anlam yönünden esnek kelimeler seçmeye ve anlamı bozmayacak kelimeler seçmeye özen göstermeliyiz. Çünkü kullanacağımız herhangi bir yanlış kelime karşımızdaki kişiye aktarmak istediğimiz mesajın anlamını bozabilir, karşıdaki kişinin odağını bozabilir ve beklemediğimiz bir refleks göstermesini sağlayabilir. Dolayısıyla karşı tarafa sert bir mesaj vermek istesek bile bunu olabildiğince negatif kelimelerden uzak şekilde yapmalıyız.

Bunu politik doğruculuk yapmaya benzetebiliriz aslında. Bu noktada şunu düşünmeliyiz; birkaç kelime fazla kurmakla biz hiçbir şey kaybetmeyiz. Ama eksik ya da yanlış kelimelerle iletişimi olağan akışının çok dışına çıkabilir.

Örnek vermek gerekirse, bir kişiye yaptığı bir hatayı anlatırken; “Ahmet proje giderleri tablosunu oluştururken salakça bir hata yapmışsın ve senin yüzünden azar işittim” demek yerine; “Ahmet proje giderleri tablosunu oluştururken bazı kalemleri mükerrer olarak yazmışsın. Ben de sana güvendiğim için kontrol etmemiştim. Lütfen daha dikkatli olalım.” demek daha faydalı olacaktır.

Kelimeleri özenle seçme işlemini, her türlü duygumuzu(mutluluk, sevinç, öfke, imrenme vs.) ifade ederken yapmalıyız. Bu anlaşmayı aslında “kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma” felsefesine benzetebiliriz. Karşımızdaki kişinin eksikliğine merhametle yaklaşmalıyız. Günümüzde doğru iletişim kurmak insan ilişkileri ve insanların ruh sağlığı açısından çok önemli. Dolayısıyla doğru ve esnek kelimeler kullanarak sağlıklı bir iletişim kurabiliriz.

2-) Hiçbir şeyi kişisel algılama

Şimdi geldik 2.anlaşmaya. İlk anlaşmada iletişimin verici tarafı biz olduğumuzda yapmamız gerekenden bahsettik. Bu anlaşmadaysa iletişimin alıcı tarafı biz olduğumuzda yani karşıdaki birinden sözlü veya yazılı bir mesaj aldığımızda ne yapmamız gerektiğine bakacağız. Bu anlaşma bize diyorki; karşı taraf sana ne demiş olursa olsun, asla kişisel algılama. Bunun nedeniyse çok basit aslında. Hayatımız milyonlarca belki milyarlarca küçük andan oluşuyor. Bu anlarda da hepimiz çeşitli duygu hallerinde bulunuyoruz. Yani kimi zaman üzgün, kimi zaman mutluyuz, kimi zamanda Sergen Hocamın dediği gibi ne olduğunu bilmiyoruz.

Dolayısıyla karşıdaki kişinin de bizimle iletişime geçerken sahip olduğu bir ruh hali vardır. Bu ruh haline göre de seçtiği kelimeler farklılık gösterebilir. Karşıdaki kişinin aktardığı mesaj çoğunlukla o kişinin kendisiyle ilgilidir. Bu noktada bize düşen öncelikle mesajın özünü yani en sade halini düşünüp buna göre reaksiyon vermek olmalıdır.

Mesela karşıdaki kişi bize; “Senin yazdığın kütüphane yüzünden projem patladı ve yöneticime rezil oldum, mutlu musun?” dedi. Öncelikle direkt reaksiyon vermek yerine durumu en sade haliyle şöyle algılamalıyız; “Benim yazdığım bir kütüphaneyi, kendi projesinde kullanan arkadaşım bir sorun yaşamış ve bu durumdan dolayı üzülmüş. Bana bu yüzden tepki gösterdi.” Bu şekilde algıladığımızda aslında durumun kendi kişiliğimizden dolayı değil, daha önce yaptığımız bir proje yüzünden olduğunu anlıyoruz.

Yukarıdaki durum gibi pek çok durumda bize ulaşan mesajı kesinlikle kişisel algılamamalı ve durumu anlamalıyız. Çünkü şunu bilmeliyiz ki bir sorun varsa, o sorun sadece 1 kişiye ait olamaz, sorunu paylaşan herkesin ortak sorunudur. Ve her zaman sorunu ortadan kaldırmak için taşın altına elini koyanlardan biri biz olmalıyız.

3-) Varsayımda bulunma

İnsan olarak hepimiz çoğu zaman iletişim sırasında varsayımlarda bulunma eğilimindeyiz. Ama varsayımlar genellikle bizi hatalı sonuçlara götürür. Elimizde ipuçları olsa bile varsayımda bulunursak yanlış çıkarımlar yapabiliriz. Varsayımlardan kurtulmanın yoluysa açık iletişimdir. Yani kafamıza takılan soruları karşı tarafa sormalıyız ve açıklığa kavuşturmalıyız.

Varsayımlar, karşı tarafın ne düşündüğünü veya hissettiğini tahmin etmeye dayalıdır. Bu nedenle, yanlış anlaşılmalara ve iletişim kopukluklarına yol açabilir. Açık iletişim, her iki tarafın da duygu ve düşüncelerini doğrudan ifade etmelerine olanak tanır.

Varsayımlar, çatışmalara yol açabilir çünkü yanlış anlaşılma ve güvensizlik sorunlarına neden olabilir. Açık iletişim, bu tür sorunların önüne geçebilir. Ayrıca karşı taraftan bir beklentimiz varsa, bu istekleri açıkça dile getirmeliyiz, karşı tarafın bildiğini varsaymamalıyız.

Varsayımda bulunmak yerine açık iletişim kurmak, daha sağlıklı ve daha tatmin edici ilişkiler kurmanın anahtarıdır. İletişimde şeffaf olmak, duygusal zekayı artırır, güveni destekler ve sorunların üstesinden gelmede yardımcı olur. Bu nedenle, her fırsatta açık iletişim prensibini benimsemeli ve uygulamalıyız.

4-) Daima yapabileceğinin en iyisini yap

Herhangi bir görevi veya projeyi ele alırken, genellikle yapabileceğimizin en iyisini yapmak hedefimiz olmalıdır. Bu yaklaşım, başarıya giden yolda önemli bir rol oynar.

Düşünülenin aksine, elinden gelenin en iyisini yapmak mükemmeliyetçilik değildir. Her zaman yaptığımız işte mükemmel sonuç alamayabiliriz. Elinden gelenin en iyisini yapmak amacımız uğruna çaba harcamaktır.

Her zaman daha iyisini yapmak için sürekli olarak kendimizi geliştirmeliyiz. Geri bildirimleri değerlendirip hatalardan öğrenmek, gelecekte daha iyi performans göstermemize katkı sağlar.

Sonuç olarak, her zaman yapabileceğimizin en iyisini yapmak, sadece işlerimizde veya projelerimizde değil, hayatımızın genelinde de başarıya giden bir yol haritasıdır. Kendimize olan güvenimizi artırır ve kişisel gelişimimizi destekler. Bu nedenle, her fırsatta bu prensibi benimsemeli ve en iyisini yapmak için çaba göstermeliyiz.

--

--

Erkan Ceylan

Computer Engineer, 2 x UiPath Community MVP. Web sitesi 🔗 erkanceylan.com My English blog is right here ⬇️ https://medium.com/@learnrpawithec